Bir diğer önemli sıkıntı şirketin aslında işletme sahibi demek olmasıdır. Şirket sahibi şirket ile özdeşleşmiş, paydaşların (çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler) güvenini kazanmış ve bu çerçevede değer üretmektedir. Bu tip bir durumda söz konusu hissedarın işletmeden ayrılması işletmeyi çok ciddi erozyona uğratacaktır.
Hissedarlar “İş Kaosu”ndan mustariptir;
Özellikle işletmenin ilk 10 yılında sorunsuz tıkır tıkır çalışan bir işletme yerine, problem çözen, kaosu besleyen, yorucu ve zorlayıcı iş anlayışı hissedarı tatmin edebilmektedir. İş Kaosu olarak ifade edilen bu tutum işletmeyi yıpratmakta sistem büyümesini engellemektedir. Şirket sahibinin “çok yoğunum” tatmininden başka bir anlam ifade etmemektedir.
Zaman ve tecrübesini alt düzey bir çalışanın yapacağı işlere harcayan, haftada en az 60 saat çalışan, boğazınıza kadar işin içinde olan ve yapılacaklar listesi bir türlü azalmayan şirket sahipleri;
İş kaosunun benzeri bir durum ortaya koymaktadır. Şirket sahipleri çok çok yoğundur, karşısına sürekli yeni meydan okumalar, sorunlar çıkmaktadır. Bununla birlikte bu sorunları tek tek çözebilmektedir. “Ben olmasam bu şirkete ne olur” inanışı hakimdir. Lakin bu durumun tek sorumlusunun kendisi olduğunu bilmez veya bilmek istemez. Çünkü bununla beslenmektedir.
Etrafınızdaki işletmelerde bu tip belirtiler görüyorsanız, şirket sahibinin şirketin değerini düşürdüğünden emin olabilirsiniz.
Yapılması gereken kişilerden bağımsız sistemlerle yönetilen, başarı kriterleri (KPI) net ve ölçülen, en iyi çalışanları işe alıp yetki veren, stratejik bakış açısına sahip, odaklı bir şirket oluşturmaktır.